-
Bir gün hepimiz öleceğiz; amma ve lakin...
Bloglar arası dolaşmayı seviyorum. Bir çoğuna düzenli şekilde yorum bırakamasam da takip listemdeki blogların hepsini düzenli takip etmeye çalışıyorum. Hatta bu blog takip etme ve okuma işini bir vakitler o kadar çığırından çıkarmıştım ki dillerini bile anlamadığım blog sitelerinde fink atar hale gelmiştim. Macarca, Boşnakça, İspanyolca bloglar arası mekik dokuyordum. Allah'tan o evreleri atlatalı çok oluyor; artık sadece Türkçe (bazen de İngilizce) bloglarda frene basıyorum.
Bir kaç gün önce, yine böyle bloglar arası gezinirken Büyüleyen Mutfak Kokusu adlı bir bloga girdim tesadüfen. Blogun yazarı Esra, bir kısmını aşağıda alıntıladığım son yazısını 20 Kasım 2007 tarihinde girmiş, hastalığından ötürü bloguyla ilgilenemeyeceğini şu sözleriyle okuyucularına duyurmuş:sanırım bir müddet bloğumla ilgilenemeyeceğim...
Ve o tarihten sonra bir daha bloguna yazı girememiş çünkü ne yazık ki durumunun ağırlaşması üzerine 23 Kasım 2007 tarihinde hayatını kaybetmiş...Pazar günü başladı nefes alamama, pazartesi günü evden çıktığımda yürüyerek 3 dk süren okuluma tam 15 dk da gidebildim. Okula gittiğimde zaten nefes alamıyordum... Apar topar hastaneye götürdüler. Yapılan sonuçlarda astımımın çok kötü seviyeye ulaştığı anlaşıldı. Üstüne üstlük 7.9 çıkan kan sayımım sonucunda doktor ayakta nasıl durabildiğime şaştı. Çünkü 7.8 çıkarsa sonuç kan takviyesi yapılması gerekiyormuş. Anlayacağınız şu ana gerek ciğerlerimin isyanı gerekse kanın yeterli oksijen taşıyamaması sonucunda ben yerle yeksan durumdayım. Bir odadan diğerine gidişim bile 10 dk sürüyor. Yolda mola veriyorum :). Az öncede eve doktor geldi ve oksijen tüpü bağlandı. Verdiğim arada yazıyorum bunları. Bunları demogoji olsun diye anlatmadım. Ortalıklarda görünmezsem ve hani merak eden olursa diye.
Blog tutan bir insanı düzenli olarak takip ediyorsanız, bir müddet sonra hiç tanışmamış ya da yüzünü görmemiş dahi olsanız bile sanki kırk yıllık arkadaşınızmış gibi gelmeye başlar. Çünkü blogcu, bloguna kendi yaşantısını, aklındakileri, çoğu zaman benliğini yansıtır (istisnalar da var elbet). Bunlar da bir insanı tanımak, - duruma göre sevip sevmemek - için yeterli kriterlerdir.
Birisi var; web alanını hayatına dair hoşuna giden karelerle, enstantanelerle süslemiş, onu takip eden, seven bir okuyucu kitlesi edinmiş ama bir gün herşeyi geride bırakıp aniden gitmek zorunda kalmış.
Hele ki bu gidiş blog kapatmak gibi keyfi ve kişinin kendi insiyatifine bağlı bir tercihe değil de daha üzücü ve inanması güç bir neden olan zamansız ölüme dayanmışsa.. İşte o zaman o blogu okuyan insanların hissettikleri, çok garip ve tarif edilemez derecede iç kıyıcı bir duyguya dönüşüyor.
İşte ben de Esra'nın yazdıklarını okurken aynı hissiyata kapıldım...
Blogger'ın illegal bir içerik barındırmadığı sürece ve eğer kullanıcı kendi isteğiyle silmezse, Blogger altyapısında barındırılan blogları kafasına göre veya uzun bir süre yazı girilmedi diye silmek gibi bir lüksü yok bildiğim kadarıyla. O nedenle Esra'nın blogu Blogger varolduğu sürece orda kalacak... Ne mutlu ki en azından O'nu sevenler sanal dünya aracılığıyla da olsa hayattayken yazdığı yazılara, yemek tariflerine diledikleri zaman ulaşabilecekler.
Yorumlar